2021/01/01

Hayat Çocukluğundan Yaşlılığına Taşıdığın Bir Mesajdır, Yolda O Mesajı Kaybetmemeye Dikkat Et




Sonunda hayallerimin şehrindeydim. Son derece atraksiyonlu yolculuğumdan bağlantısı burada sonra bir o kadar sıkıcı bir yıl beni bekliyordu. İlk haftalarda ablamda kaldım. Bir müddet eniştem Üsküdar'a kadar bana eşlik etti. Yıllar boyunca o yurttan bu yurda, o evden bu eve geçişlerimde de hatta her an yardımıma yetişeceklerdi. Ablamlardan okul iki buçuk saat sürüyordu. İKİ BUÇUK! Yaptığı en uzun yolculuk yılda bir defa Adana'dan Antalya'ya olan biri için son derece korkunç. Ardından Gümüşsuyu'nda yaşayan kuzenimde bir hafta geçirdikten sonra Feriköy'de bir yurda yerleştim. Dört kişilik bir odada kalıyordum. Allahım içim çıkıyordu resmen. Okuldan gelip kıyafetleriyle uyuyan, İsrail'de ki tüm makyaj malzemesini odaya dolduran ve bütün gün dizi izleyip "Game Of Thrones  ağğğbi" diye gezinen insanların ortasında kalakalmıştım. 

      Okul! Tam bir felaketti. Herkes her şeyi anlıyordu da bir ben mi anlamıyordum! Çemberin dibine gelmiş içine girememiştim. Hep dışardan izliyordum. Bir gün Cevahir'de durağın önünde bekliyorum. İkinci döneme geçmişim bile. Ortaköy'de ki MSGSÜ Kız Öğrenci Yurdu'na geçiş yapmışım. Önce ki yurda oranla daha havadar bir yerdeyim. Oda arkadaşlarım da kendi halinde insanlar. Neyse DT2'yi bekliyorum. Yağmur yağıyor. Durağın oturağının altında saçı sakalı birbirine karışmış bir adam var. Yere uzanmış. Yanında da Heidi'nin köyünde ki hantal köpek kadar büyük bir köpek var. O da uzanmış adamın yanına. Adam köpeğe sarılmış. Yine çemberin dışından baktım insanlara. Kimse görmüyor adamı. O durağın orada olması kadar olağan o adam ve köpeğin orada uzanması. DT2 geldi. Otobüse bindim. Sanırım böyle böyle çemberin içine girdim. Artık ben de onlardan biriydim. Heidegger'in deyimiyle "Gayrisahih"tim. Bir gün yine otobüs Şişli Etfal'in önünden geçerken bir amca bindi. Elinde filmleri vardı. Son takatiyle oturdu ve simidini yemeye başladı. Ben de başladım ağlamaya. Dayanamıyorum. Otobüsten inmedim. Aynı otobüsle yurda geri döndüm. Bütün gün bir ağlayıp bir uyudum. Çok mutsuzdum. 

      Haftada bir gün pazartesi akşamları MSGSÜ'nün Tango Kursu'na devam ediyordum. Milongalara-Arjantin Tango'sunun yapıldığı mekanlar- epey uzun bir süre gitmedim. Sonra uzun bir süre gidecektim ne de olsa. Ama orası da pek bir şey ifade etmiyordu. En azından bir şeyler yapıyordum, hareket ediyordum falan. Tabi sonra oradan edineceğim harika bir dost olacaktı. "İyi ki tanımışım" dediklerinden. Her ne kadar başlarda ona da huysuzluğumu yansıtmış olsam da iyi ki tanımışım seni Cenk 😊 Peki ya sonra? Yaşar Kemal'ler Sabahattin Ali'ler okumaya devam ediyordum. Kendimi Sabahattin Ali'nin Kuyucaklı Yusuf'ta betimlediği gibi görüyordum: "İncir ağacı gibiydim sıkıntılı ve şekilsiz, fakat özgür ve istediği gibi büyüyen."

     Sanırım o dönemlerde Msgsü Tarih'ten, Antalya'da ki eniştemin arkadaşı -ki kendisi ben daha lise başlarındayken evlerine gittiğimiz bir yaz akşamı anlattığı üniversite anılarıyla ben de Mimar Sinan hayalini oluşturan kişidir- Ercan abinin hediye ettiği Çavdar Tarlasında Çocuklar'ı okumuştum. Bilinç altımda bir yerlerde yer etmiş olmalı ki ikinci dönemin sonlarına doğru hiçbir final sınavına girmeden Antalya'ya gittim. Baya baya devam edemeyeceğimi düşündüm. Ardından Muğla'ya canım lise arkadaşım Gizem'in yanına gittim. Ona bile söylemedim yaptığım bu saçmalığı. Neden böyle yapıyordum, neden böyle hissediyordum, ben bile bilmiyordum. Sonra Adana'ya döndüm. Abimle birlikte Muş'a gittik, annem ve yengemi almaya. Yengemin tayini Muş'a çıkmıştı ve bebeği henüz çok küçüktü. Abim işi dolayısıyla onlarla gidememiş annem yengeme desteğe gitmişti. Uzun bir süre birlikte yaşadılar. Şimdi görevi tamamlanmıştı ve onları almaya gidiyorduk. Malazgirt'te baba tarafından bir akrabamızın evinde kaldık. Malazgirt Kalesi"nin dibindeydi evleri. Oradan Erzurum'a babamın doğduğu köye gittik. Abimler bir gün sonra Adana'ya döndüler. Ben annemle bir ay orada kalacaktım. Köyde koyunların arasında "iyi de ben şimdi ne yapacağım" diye düşünüyordum. Aklıma gelen tek şey okulu dondurup yurt dışına gitmek, dilimi geliştirmekti. Başka da bir şey gelmiyordu. Elif'e soruyorum "seni ne mutlu eder?" diye, daha 10lu yaşlarında köy de doğup büyümüş bir çocuk: "Ben mutluyum" diyor. Kendimden utanıyorum. Ben niye mutlu olamıyorum! Yaşar Kemal'in Yağmurcuk Kuşu'nu hatırlıyorum. Okumak için köyden ayrılan Hasan'ın köye yeniden döndüğünde arkadaşına mutsuz olduğunu söylemesi ve mutsuzluğun ne olduğunu bilmeyen arkadaşının bunu başkalarına söylemesiyle köyde kulaktan kulağa dolaşan: 

"-Hasan mutsuzmuş! 

-Ne Hasan mutsuz muymuş? Ne ki o verem gibi bir şey mi? 

-Hayır ondan da beter bir şey!"

diyalogları geliyor aklıma. Bir ay süren Erzurum tatilinden sonra Adana'ya dönüyoruz. Abim bile benim bu kadar kaldığıma şaşırmış. Sonunda ablama dökülüyorum. Bana bir gün "Roz bizim hastanede bir doktor kitap yazmış, felsefeye de acayip meraklıdır. Senden bahsettim. Tanışmak istiyor. Bir gün çıkış saatime doğru gelsene" diyor. Ben de gidiyorum. Tabi ki de kitabı ablam yazmış, randevumu da almış beni psikoloğa götürüyor. Anlatıyorum başımdan geçenleri: 18 yaşımda babamı kaybettiğimi, birkaç ay sonra üniversiteyi kazandığımı, başka bir şehirde okumak isteyip gittiğimi, Samsun'dan İstanbul'a geçiş yaptığımı ve İstanbul'da hiçbir şey yaşamadığım halde acayip mutsuz hissettiğimi; sınavlarıma girmeyip şehir şehir gezdiğimi ve şimdi ne yapacağımı bilmediğimi, bir sonraki hamlemin uygun şartları sağlayabilirsem yurt dışına gidip dilimi geliştirmek olduğunu, anlattım. Bana bir kitap önerdi-Eckhart Tolle'nin "Şimdi'nin Gücü" adlı bir kitap-. Ve İstanbul'un harika bir şehir olduğunu geri dönüp başladığım işi devam ettirebilirsem harika güzel anılar biriktirebileceğimi, söyledi. Sonra ablam geldi. Ben çıktım dışarı. Doktora "Hocam tüm notları A'ydı. O kadar istedi, hiçbir sınava girmeden gelmiş" demiş ve doktor da "Kardeşin gayet iyi, onu getirdiğin için seni dinleyebilirim ama 😊" deyip endişelenmemesi gerektiğini söylemiş. 

     Sonra İstanbul'a döndüm. Hem de okullar açılmadan 20 gün önce. Hemen Ortaköy'de İsmek'in bilgisayar kursuna, Mecidiyeköy'de Türk-Amerikan Derneği'nin dil kursuna ve İstiklal'de bir tango kursuna yazıldım. Yurt odasını uyumak dışında kullanmak istemiyordum. Üzülmek ya da çemberin dışından izlemek istemiyordum. Dersleri askıya aldığım bir yıldı ama önemli değildi. Sonraki yıllar çok ama çok çalışacaktım. Milongaların geç saatte olmasından dolayı yurttan atıldım-belirli bir saatten sonra yurda girmek yasaktı ve ben limitimi doldurmuştum-. İyi ki de atıldım. O yılın sonlarına doğru milongalara daha sık gitmek, daha çok tiyatro izlemek-yani İstanbul'u kendimce yaşamak- ve kendi evimi kurmak için part-time garsonluk yapacaktım-Beşiktaş, Karaköy ve Taksim'de-. Üçüncü nesil kahve yapmayı öğrenecektim. Ve daha neler neler..




 Erzurum yolculuğumdan kareler..

 

*Halamın arşivinden: Önde oturan iki kişi annem ve babam, ortada Murat amcam-kendisine Kahraman amcamın oğlu olduğu için amca denilmekte- ve babamın arkasında Güllü Halam. Solda ayakta duran iki kişiyi tanımıyorum.





 *İki örüğüyle köyde ev sahipliğimizi yapan güzeller güzeli Meliha Halam: 




 * Ailemizin dişi Bukowski'si Hanım Halam :)



* Babam ve ailemizin en yaratıcı kadınlarından biri olan Güllü Halam:



*Köy arkadaşım, rehberim, dünya tatlısı Elif:



"Human" adlı belgeselde duymuştum "Hayat çocukluğundan yaşlılığına taşıdığın bir mesajdır, yolda o mesajı kaybetmemeye dikkat et!" diyordu. Gülmeyi, an'da yaşamayı ve an'da kalmayı hatırlayacağımız, Neşe keyif, coşku dolu bir yıl ol 2021. 


Kaynakça

* Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali, Yapı Kredi Yayınları, İlk Baskı Yılı: 2001

* Çavdar Tarlasında Çocuklar, J. D. Salinger, Çevirmen: Coşkun Yerli, Yapı Kredi Yayınları, İlk Baskı Yılı: 2008.

* Yağmurcuk Kuşu (Kimsecik Serisi 1), Yaşar Kemal, Yapı Kredi Yayınları, İlk Baskı Tarihi 2004.

* Şimdinin Gücü, Eckhart Tolle, Çev: Semra Ayanbaşı, Akaşa Yayınları, Yayın Tarihi:6 Şubat 2001.

* Human (Belgesel), Yönetmen: Yann Arthus-Bertrand, Yayın Tarihi: 12 Eylül 2015.


Tahta Kalem


Telif Hakkı©2020-2021 Tahta Kalem. Tüm Hakları Saklıdır. Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak, ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://tahtakalem01.blogspot.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.

Copyright © 2020-2021 by Tahta Kalem. All Rights Reserved. Permission is given to copy and distribute this material, provided the content is copied in its entirety and unaltered, is distributed freely, and this copyright notice and links are included. https://tahtakalem01.blogspot.com/






İnsanların Ağaçlar Gibi Kökleri Olmadığından Ordan Oraya Savrulup Dururlar

            Apartmandan çıkar çıkmaz kapıda Cihangir Meydan'ın köpekleri karşılıyor beni. İnsan sürekli bir yerden bir yere gidince ve k...