2020/09/27

Kantini Olmayan KYK'dan Bakkal Ararken Bulunan Arjantin Tango'ya

 Tango'ya Nasıl Başladım?


     Üniversite'nin ilk yılını Samsun'da okudum. Ablamla 19 Mayıs Üniversitesi'nden çıkıp KYK yurduna başvuruda bulunmak amacıyla Bafra Yolu'nda ilerlerken her adımımda ben bu yolu nasıl gidip geleceğim diye yakınıyordum. Resmen şehrin dışındaydı. Tramvaydan indikten sonra epey yürümek gerekiyordu. Yolun karşı tarafında ise sahile yakın neredeyse çoğunluğu boş olan yazlık evler vardı. İn cin top oynuyordu.Derken zaman geçti ve yerleştim. Yurdun içi muazzam. Hatta hala KYK tanıtımlarında o yurdun görselleri kullanılmakta. Kapıları kartla açıyoruz. Banyo ve tuvalet odanın içinde, beyaz ve kocaman bir çalışma masası, küçük bir buz dolabı ve gayet yeterli bir giysi dolabı. Bütün eşyalar yeni. Daha ne olsun! E bir de kantini olsa süper olurdu. Ama sanırım burası son dakika yurt olmasına karar kılınmış bir bina. Daha çok otel gibi duruyor. İnşaat malzemeleri kayıt sırasında ordaydı. Bina yeni yapılmış ve hala bir kantini yok. 

     Ben ve oda arkadaşlarım 18 yıllık yaşamımızda ilk defa zaman yönetimine sahip olmanın heyecanıyla okuldan arta kalan zamanlarda bol bol uyuyor, sohbet ediyor, yemek yiyor ve bir şeyler seyrediyoruz.Enerjimizin tavan yaptığı noktadaysa henüz yeni öğrendiğim Horon'a geçiş yapıyoruz. Trabzonlu olan arkadaşım poşet dolusu fındık getirmiş.  Geceleri fındık yemek ise bir diğer aktivitemiz. Birbirimize anlatacağımız şeyler ve fındıklar azalmaya başlayınca yurdun çevresini keşfe daldık. Ailem beni yerleştirdikten sonra henüz şehre gitmedim. Yanımda getirdiğim malzemelerde bitmeye başlamıştı. İlk iş bir market bulmaktı. Yürüyüşe çıktığımız zamanlarda etrafta herhangi bir market ya da bakkal görememiştik. Bu sefer biraz daha uzun yürüyecektik. Saat akşam 20.00. Bafra Yolu üzerinde ilerliyoruz. Bir yandan da tırsıyoruz. Kamyonlardan biri durup içinden birileri çıkıp bizi zorla kamyona atsa vs. daha ne kurgular. Öyle ki bir ara bir araç durur gibi oluyor. Ve ben koşmaya başlıyorum :D:D Sonra araç beni geçince dönüp arkadaşımı bekliyorum. O da durarak kendini koruyor. Çeşit çeşidiz işte. Fakat seyrekte olsa geçen araçlardan başka  hala ortada insana dair bir işaret yok.

Sonunda! Yolun karşı tarafında tatlı bir yapı var. Samsun Dans Kulübü yazıyor. Sabah kahvaltıda dağıtılan broşürler geliyor aklımıza. 19 Mayıs Üniversitesi öğrencilerine ilk dönem ücretsiz Tango ve Salsa kursu. Ohh daha ne olsun! Üniversite'de yapılacaklar listemde kesinlikle dans etmek var. Çekine çekine giriyoruz içeri. Hala felaket senaryoları dönüyor kafamızda. Gayet içten güler yüzlü biri karşılıyor bizi. O broşürde yazanları söylüyor. Başvuru için bir form uzatıyor. Tango'ya da Salsa'ya da başlayabilirmişiz. Ben Salsa'yı "Shakira Kemeri"mle  çözdüğümü düşünüp Tango'ya başvuruyorum. Arkadaşım ise hem Tango hem Salsa'ya başvuruyor ve ikinci hafta tabi ki de tek gidiyorum.

İlk Ders 

     20 kişi kadarız. Bu daha çok bir tanıtım dersi. Herkes birbirini süzüyor. Çoğu yemekhanede gördüğüm insanlar - şehrin dışında kimi bekliyordum acaba-. Bizim yurt da kız yurdu zaten.Doğal olarak erkek sayısı çok az. Bakalım bu ders neler olacak. Hocamız Oflu. Kendini öyle tanıtıyor. Güler yüzlü, içten öğrendiklerini tüm samimiyetiyle aktarmak isteyen bir Besyo öğrencisi. Ufak bir giriş yapıyoruz. İlk partnerim kim? Adı ne? Bilmiyorum. Oğuzhan hoca tangonun müzik eşliğinde karşılıklı uyumla yürümek olduğunu söylüyor. Yürüyeceğiz. Ben ve partnerim çok güzel yürüyoruz. Herhangi bir pürüz yok. Tanrım tango doğamda varmış. Hele o arada gösterdikleri kombinasyonları da öğrenirsem tamamdır. Uçacağım. Derken hocamız kendi tango hocasından bahsediyor. Aynı zamanda Besyo bölümünde de hocasıymış. Ve kendisini bize takdim ediyor. Vee benim partnerim ortaya çıkıyor. Serkan Sevinç. Anlayacağınız aa dostlar keramet bende falan değilmiş. Dans kulübünün eğitmeniyle dans etmişim. Çünkü üçüncü, dördüncü ve 7 yıl boyunca dans edeceğim partnerlerimle deneyimliyorum olayın sadece benlik olmadığını. Tango iki kişilik bir dans ve iki kişilik bir anlam çabası gerektiriyor. İkinci demedim çünkü ikinci partnerim benimle aynı yurtta, doğma büyüme benim gibi Adanalı olduğunu öğrendiğim ve az erkek sayısı nedeniyle denk geldiğim canım dostum, danışmanım, varlığından güç aldığım güzel insan Hazal. Bazen sadece Hazal'a ve tangoya denk gelmem için Samsun'a yolum düştü diye düşünmeden edemiyorum. Hayatımdaki en önemli parçalardan ikisi resmen. İyi bir Dost ve dilini bilmesende insanlarla paylaşabileceğin bir duygu aracı olan Tango.

     Epey uzun bir yazı oldu farkındayım. Tangoya dair gözlem ve araştırmalarımı blog üzerinden paylaşmaya devam edeceğim. Bu hikaye bana çok şey kattı. İkinci yılımda İstanbul'a geçiş yapınca yeni bir şehre alışmanın tüm zorluklarını milongalara tek başıma gidip saatlerce izlediğim adımlarla atlatabildim belki. Şu an Samsun'daki dans kursundan Hazal hariç kimseyle görüşmüyorum. O zaman da hafta da bi gün bi saat gittiğim bir kurstu işte. Ertesi yıl da ayrıldım o şehirden. Beni hatırlarlar mı bilmem ama 2016'da bir milongada Samsun'dan birilerini görmüştüm. Tanda'dan sonra kendimi tanıttım. Hocamızdan bahsettim. Şu an devam etmiyormuş tangoya. Sanırım bizde onun ilk öğrencileri falandık. Her ne ise iyi ki öğretmek istemiş. Serkan Hocayı ise bir gün Samsun'da bir festival olursa falan gidip ziyaret etmek istiyorum tabi. Beni hatırlamaya da bilir ama bana çok değerli bir ifade biçimi kazandırdığı için kendisine minnettarım. Bir yıllık MEB Arjantin Tango Eğitmenlik Programı'nı tamamladım. Pandemi süreci belirginleşmeye ve umarım bitmeye başlayınca ilk işim bir dönem üniversite öğrencilerine ücretsiz Tango dersi vermek olacak. Hem belki o öğrenciler blog üzerinden de ulaşabilirler bana. İyilik bulaşıcıdır aa dostlar.

Görsel: 2013, İlk tangolu fotoğrafım. Samsun Dans Kulübü 



Ek: Yazıyı paylaşmadan önce Serkan hocaya ulaşmak istedim. O dersi çok iyi hatırladığını aynı zamanda eğitmen de yetiştirdikleri için şimdilerde bir polis olan Oğuzhan hocamızın stajı olduğunu ve kendisi de başlangıç seviyesi kılığında zaman zaman derslere girip gözlem yaptığını belirtti. Ne güzel bir şeyin parçası olmuşum. 


Tahta Kalem

Telif Hakkı©2020-2021 Tahta Kalem. Tüm Hakları Saklıdır. Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak, ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://tahtakalem01.blogspot.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.

Copyright © 2020-2021 by Tahta Kalem. All Rights Reserved. Permission is given to copy and distribute this material, provided the content is copied in its entirety and unaltered, is distributed freely, and this copyright notice and links are included. https://tahtakalem01.blogspot.com/






2020/09/07

5 yıl sonra ne olacaksın?

Nasıl'ı sana kalmış, ne'liği onlara..

     Her şeye rağmen geldim en çok sevdiğim şehre. Kendimi aradığım yere. İstanbul'a.. Korona tüm dünyada hüküm sürerken ne işim var burada ? Çok işim var. "Nasıl?"ı daha çok sevdiğimden bu hatta devam edeceğim. Nasıl mı? 

Sabahları kahvaltımı yaparken "Friends" dizisini izliyorum hala. Ardından evi toparlıyor çantamı hazırlıyorum. Biraz meyve, biraz çerez, su ve yere serecek bir örtü. İngilizce çeviri kitabım, felsefe tarihi romanım, öğrendiğim yeni kelimeleri ve gün içerisinde aklıma gelenleri not ettiğim defterim, kalemim ve kendim. Hazırım. Asmalı Mescit, İstiklal, Taksim ve Maçka istikametinde yoluma devam ediyorum. Kahvemi alıp biraz daha yürüdükten sonra kendime altında dinleneceğim bir ağaç seçiyorum. Platon felsefenin ormanlı yol olduğunu aktarıyor. Düz yolda her şey görünür. Her şey ortadadır ve yol düzdür işte. Oysa felsefe ormanlı yol gibidir. Ormanda çok fazla ağaç vardır. Bakış açındaki ağaçları görürsün ama sonrasını görebilmen için devam etmen gerekir. Bu yolda daimi mutluluk yoktur. Mutluluk adacıkları vardır. Görebildiğini görür ve ardından dinlenmek için bir ağacın altına oturursun. O ağaç senin mutluluk adacığın olur. Sonra yoluna devam edersin. Mutluluğu tutmazsın. 

Çevirimi yapıyor, kitabımı okuyor, notlarımı alıyor, meyvelerimi yiyor, dinleniyor, yapmam gereken telefon görüşmelerimi yapıp eve doğru yürüyorum. Bazen bu günlere arkadaşlarım eşlik ediyor. Dönüş yolunda almam gerekenleri alıyorum. Eve geçip yemeğimi yapıyorum. Afiyetle yedikten sonra bilgisayarda takılıp ardından yarım saat spor yapıyorum. Sonrası ya film izlemek ya bir şeyler yazmak ya da öğrenmek istediğim bir alana dair online eğitimlerle geçiyor. Bu güzelim günleri bu şekilde yaşayabildiğim için kendimi seviyor ve yeni dönemin güzelliklerle başlamasını diliyorum. Hoş geldin Eylül.  


NOT: En son 5 yıl önce görüştüğüm bir arkadaşımla görüştüm bugün. Başlık adını oradan aldı. Ne olduğumu boş verin. Nasılını anlatacağım. Öğrendiklerimi ve düşüncelerimi paylaşmak adına hazırlanmış bir blog Tahta Kalem. 



Tahta Kalem


Bu yazının 5846 numaralı Telif Hakları Kanunu uyarınca tamamının ya da parçalarının kopyalanması, izinsiz olarak yayınlanması, yazarının adının değiştirilmesi, üzerinde hak iddia edilmesi yasaktır. Kanunun 71. maddesi uyarınca bunun aksi davranışlar hakkında yasal işlem yapılır. https://tahtakalem01.blogspot.com/

İnsanların Ağaçlar Gibi Kökleri Olmadığından Ordan Oraya Savrulup Dururlar

            Apartmandan çıkar çıkmaz kapıda Cihangir Meydan'ın köpekleri karşılıyor beni. İnsan sürekli bir yerden bir yere gidince ve k...